FOTOĞRAFLARDAKİ GANİTALILAR

FOTOĞRAFLARDAKİ GANİTALILAR

1940’larda çekilmiş iki fotoğraf… Bundan tam 85 yıl önce.

Ayaktakiler soldan sağa: Kaptan, Hacı Amca.

Oturanlar soldan sağa: Feran Eyüboğlu, Mehmet Salih Özbilen, Burhan Aşçı.
Kenarda ise: Zabıta memuru Yağcı Muhittin.

Hepsi Ganitalı…

Hepsi dost, hepsi arkadaş.

Kaptan amca, gemi kaptanıydı. Adını kimse bilmezdi, herkes ona sadece Kaptan Amca” derdi. Ganita’da doğdu, büyüdü ve Ganita’da da öldü.

Denize açıldı mı ne zaman gelir kimse bilmezdi.

Hacı Amca’nın kahvehanesi, bugünkü Hamamizade İhsanbey Kültür Merkezi’nin yanındaydı. O da has Ganitalıydı.

Feran Eyüboğlu’nun Şana’da benzin istasyonu vardı. Fakir babasıydı. Mahallede birçok hastayı ameliyat ettirdi, ilaçlarını aldı ama bunları hiç kimseye göstermeden yapardı.

Mehmet Salih Özbilen’in babası, Ganitalı Ali Bey, o henüz 7 yaşındayken vefat etmişti. Salih, Ganita Çay Bahçesi’nin çay ocağında ninesiyle yatar, nöbet tutardı. Ganita Çay Bahçesi’nin bugünlere gelmesini sağlayan da oydu. Gariban dostuydu, eli açıktı.

Burhan Aşçı, oto tamircisiydi. Mahallenin unutulmazlarındandı. Mahalleye kasa kasa balık alır, kapı kapı dolaşır, parası olmayanlara bedava dağıtırlardı. Tepsi tepsi balık pişirip Ganita’da hep beraber yerlerdi. Dostluk vardı, arkadaşlık vardı o günlerde.

Zabıta memuru Muhittin Amca ise memurluktan emekli olduktan sonra İskenderpaşa’da yağ ve peynir dükkânı işletirdi. Babası Ahmet Amca, 1900’lerin başında mahalleye gelmişti, lokantacıydı, Trabzon’un ilk şoförlerinden biriydi. Muhittin Amca, trafik polisliği yaptı, yıkılan Opera binasının sorumlusuydu. Orada aylarca oynayan Avare filmini biz ondan öğrendik.

Hepsi arkadaştı, dosttu. Paylaşmayı bilirlerdi. Onlar konuştu mu biz susar, dinlerdik.

Sonra zaman geçti…

Aysel Güreller, Tanju Gürsular, Gündoğdu Sanımerler, Zülfü Livaneliler, Volkan Konaklar geldi geçti Ganita’dan. Dergiler, kitaplar, film senaryoları, şiirler yazıldı. Ne sevdalar başladı, ne sevdalar bitti.

Ganita Çay Bahçesi, Ali Bey’in dişiyle, tırnağıyla ortaya çıkardığı, Mehmet Salih’in gecesini gündüzüne katıp ayakta tuttuğu, oğulları Osman ve Adnan’ın devam ettirdiği bir mekân olarak yaşamaya devam ediyor. Orada “Sobacı Yılmaz”ın, Aysel Gürel’in, Necip Fazıl’ın, Volkan Konak’ın ve nice sanatçıların Türkiye’nin her yerinden gelip okuyan yüz binlerce öğrencinin izleri var.

Kimler geldi, kimler geçti Ganita’dan…

Bugün sizi Tamer Küçük’ün Ganita’da yazdığı bir şiirle baş başa bırakıyorum:

 

Dalgalar

Dallarında kalmamış hiç yaprak
Sonbahar bile uğramıyor artık
Kale duvarında tutunmuş birkaç papatya
İnatla direniyor zamana

Kıyısında bir avuç deniz
Kendi içine kapanmış gibi
Söyleyecek sözü kalmamış dalgaların

Çayının dumanı yok artık Tombulkaya’da.
O sıcaklık, o kahkahalar
Bir masalın içine saklanmış sanki

Peri kızı oturmuyor artık orada
Silmişler üstünü
Sert bir silgiyle Ganita’nın

Ne taşlarda izim kalmış
Ne de gölgemde bir hatıra
Ben bile görünmüyorum artık
O eski şehrin aynasında

Ama biliyorum…
Bir gün rüzgâr dönerse
Deniz yeniden konuşursa
Ve papatyalar çoğalırsa duvarlarda
Ganita beni yine çağırır
Yeniden görünürüm orada

Bilmem…

yüz bin, üç yüz, kaçıncıydı

seni bana

getirmeyen dalganın…

 

***

Bilmem…

yüz bin, üç yüz, kaçıncıydı

seni bana

getirmeyen dalganın…

(14 Eylül 2025)