CERVANTES’İN  TRABZON HAYALİ

CERVANTES’İN TRABZON HAYALİ

Hani o yeldeğirmenlerine savaş açmış ihtiyar bir adam, yardımcısı ve bir eşeği vardır ya Cerventes'in Don Kişot'unda...

Don Kişot ve arkadaşı Sancho Panco ile açtığı savaş aslında yeldeğirmenlerine karşı değildi.

Haksızlığa, yenilgilere, insanların muhatap oldukları kötü muamelelere karşı açtığı savaştı, Don Kişot'un.

Kendi hayalinde yarattığı bir dünyanın peşinde sürüklendiği maceraları aslında o yüzyılda yaşayan insanların karşılaştıkları sorunları kendi hafızasında şekillendirici “kurtarıcı” rolünden ibaretti.

Don Kişot'un saflıkla bilgeliği eğlenceli bir biçimde kendinde barındırması, harmanlaması

Hem “kavgalaştığı” yel değirmenlerinin, bilinçaltındaki varlıkların her birine saldırması aslında hayal dünyasındaki saflığının bir tezahürü olarak görebiliriz.

Cervantes, 1571 İnebahtı Deniz Savaşı’nda Osmanlı’ya karşı savaşmış ve bir kolunu kaybetmiş. Bu kaybolan kol ona sürekli Türkleri hatırlatacaktı.

"Zenginliği ve egzotik konumu, devlette kalıcı bir ün kazandırmıştır. Cervantes, Don Kişot'unun adını taşıyan kahramanını "kolunun cesareti için kendini en azından Trabzon İmparatoru olarak görmeyi hayal etmiştir.

Cervantes Trabzon’un farkında.. Hem de şehri adeta “taç şehir” olarak vasıflandırarak farkında... Yaşadığı yüzyılda Trabzon’un önemli Karadeniz’in kapısı olduğunu,1461’de fetihle birlikte bu mükemmel zenginliğin Türklerin eline geçişini de kabullenemiyor.

Cervantes gene Don Kişot’ta fetihten önceki “Trabzon İmparatorluğu” dönemine vurgu yaparken, eserin kahramanlarından birisi hakkında “Kendini şimdiden yiğitliği sayesinde en azından Trabzon İmparatorluğu tacıyla ödüllendirilmiş olarak hayal ediyordu. 

Böylece, kafasında bu tatlı düşlerle, bunlardan aldığı garip hazla kendinden geçerek, isteğini gerçekleştirmek için acele etmeye başladı...” ifadelerini kullanır.

Cervantes meşhur Ortaçağ kentlerini değil de Trabzon’u “hayalleri besleyen” kent olarak sembolize ediyor.

Trabzon’un “hayalleri besleyen”, bu hayallerin insanını “kendinden geçiren hazz”a nasıl dönüştüğünü bugünün Trabzon’u ile anlamak tabi ki zor.

Yazık ki bunu anlamak için Cervantes çapında edebiyat adamı olmak gerekecek herhalde. Bunun imkânsızlığını “fısıldayıp dedikodu yaparsa da, metelik vermeyin…” der.

Bu arada araştırmacıların üzerinde durduğu tarihi bir gerçeklik var ki o da 

“Don Quijote, kendini kahramanlık açısından Trabzon’un son imparatoru tarafından onurlandırılmış olarak hayal ederken, Don Quijote’nin kurtarmaya çalıştığı esir prenses Dulcinea da gerçekte Uzun Hasan’a gelin olarak gönderilen Trabzon Prensesi Despina Hatun’dur.”

Görüldüğü gibi İnebahtı'dan bu yana tek kollu yaşamak zorunda kalan Cervantes roman kahramanlarının seçimini yaparken Trabzon’u unutmamıştır.

Çünkü bir umut olarak aklında tuttuğu Son Roma olarak kabul edilen Trabzon artık tüm güzelliği ile birlikte Türklerindir... 

Cervantes’ten başka yerli yabancı birçok büyük edebiyat adamı, seyyah, Trabzon’un böylesine hayalleri tahrik eden, sıradan insanların fark edemediği bir “görünmez kent” olduğuna işaret eder.

Acaba Cervantes, başta Don Kişot olmak üzere o dünya çapındaki eserlerini de (Osmanlı nefreti bir tarafa) Trabzon’dan aldığı “garip hazz”la mı yazmış?

Şu da gerçek ki Trabzon'da kurulan ve son Roma diyebileceğimiz Trabzon İmparatorluğu 146’de Türklerin eline geçtiğinden sonra, Trabzon’u kaybetmenin acısı yıllarca sürmüş. Hatta İtalya'da “Trabzon'u kaybetmek” bir deyim haline gelmiştir.

Şehrin tarihi, kuruluşunun eskiliği Roma İmparatorluğu’nun dağılmasından sonra kendilerini İmparatorluğun varisi ilan eden Komnenosların bölgedeki hakimiyeti ile avunan Trabzon İmparatorluğu'nun tarihten silinmesi bir şekilde batılı yazar şair ve düşünce insanlarında çok önemli bir travma yaşatmıştır.

Düşünde dünyanın en parlak, TAÇ şehri olarak tasavvur ettiği Trabzon’un yeniden “kendilerinin güzel bir şehri olması hayali” Cervantes gibi birçok sanatçının eserinde yer almıştır.

Trabzon'un Zenginliği ve egzotik konumu, elbette kalıcı bir ün kazandırmıştır şehre.

Don Kişot'un adını taşıyan kahramanını "kolunun cesareti için kendini en azından Trabzon İmparatoru olarak taçlandırıldığını hayal eden" biri olarak tanımlamıştır. 

Aslında yeniden Trabzon'a kral olma isteği hayali roman kahramanının düşlerinde gördüğü Trabzon, İnebahtı Deniz Savaşı’ndan sonraki esir hayatında düşlediği "ulaşılması zor ama bir o kadar da gizemli egzotik doğasıyla tüm zamanların dikkatini çeken bir yere kavuşmaktan başka bir şey değildi.

Trabzon, o hayallerin şehri olarak Rabelais'e (16.yüzyıl, düşünür felsefeci yazar Fransa doğumlu) de  

 Piedmont hükümdarı Picrochole karakterinin “Ben de Trabzon İmparatoru olmak istiyorum.” demesini sağlamıştır. 

Dünya literatüründe binlerce eserde adı geçen Trabzon, yazarların en çok dikkatini çeken kent olarak da tarihteki yerini almıştır. Yüzyıllar boyu yazılan eserlerin içinde geçen Trabzon tasvirleri diğer göndermeler ve eserler 21. yüzyılda da devam ediyor.