Ganita Denince…

Ganita…
Sadece bir sahil mi?
Hayır. Ganita bir hatıradır, bir hafızadır,
Bir rüyadır toprağa kazınmış.

Ali Bey ve arkadaşları…
Sırtlarında kayaları, avuçlarında hayalleri taşıyan adamlar.
Kazma ve kürekle değil yalnızca,
İnançla, aşkla ve alın teriyle düzlediler bu kıyıyı.

Bir avuç masa, birkaç sandalye...
Ama o sandalyelere oturanlar, sadece çay içmeye gelmezdi.
Kimisi içindeki sükûneti arardı,
Kimisi dizelere sakladığı isyanı.
Orada, hayaller demlenir,
Ufka bakarak ömrün tadı yudumlanırdı.


Ve O Masalar…

Bir düşünün...
Bir masada Gündoğdu Sanımer
Arkadaşlarıyla kıyı dergisini çıkarmak için uğraş veriyor:

“Ben bir garip çilekeş, bir hayal insanıyım…”

Bir başka masada Bedri Rahmi oturur.
Bir taşın yüzeyinde Karadeniz’i resmeder zihninde:

“Karadeniz gibi kadınlar görmeli gözler,
Dağlar gibi adamlar sevmeli yürekler…”

Biraz ötede Oktay Rifat,
Sessizliği yudumlar dalgalarla birlikte,
Belki de yalnızlığını denizin ritmine emanet eder.

Ve zaman geçer…
Masalar değişir ama ruh kalır.


Şimdi O Masalarda...

Bugün o masalarda Volkan Konak’ın sesi yankılanır:

Ağlamalan tüketti Zigana’nun dağini,
Trabzon’dan çıktım yola…”

Yaşar Miraç,
“Trabzonlu Delikanlılar” şiirini belki orada yazmamıştır,
Ama Ganita'nın tuzlu rüzgârı,
Elbet değmiştir dizelerinin ucuna:

“Trabzonlu delikanlılar,
Kayalara bakarak düşünür…”

Ve Nihat Genç...
Kelimesiyle dağ gibi dikilmiş,
Karadeniz’in asi ruhunu,
O masalarda söze dönüştürmüştür.
Kimi zaman öfkeyle, kimi zaman hasretle…


Her Masada Bir Ruh Vardır

Ganita’nın her köşesi bir başka zamandır.
Bir başka hatıranın izini taşır taşları.

— Bir öğrenci gelir, içinde umutla...
— Bir memur gelir, omuzlarında yorgunlukla...
— Bir sanatçı gelir, gözlerinde ilhamla...
— Bir vatandaş gelir, belleğinde geçmişle...

Çünkü Ganita bir çay bahçesi değildir yalnızca.
Ganita, bir bellektir.
Bir tarihtir.
Bir ilhamdır.
Ve en çok da bir aidiyettir.


Yeniden Masalar Kurulsun

İstiyoruz ki...
Ganita'nın o köşelerinde yeniden anı masaları kurulsun.

- Bir masada Volkan Konak’ın şarkıları çalsın,
- Birinde Yaşar Miraç’ın şiirleri yankılansın,
- Başka bir masada Tanju Gürsu, yeni filmi için senaryolarla boğuşsun,
- Tuncay Mesçi, nasıl şampiyon olduk onu anlatsın gençlere,
- Aysel Gürel, “Vurgun”u yeniden yazsın belki gözleri dolarak,
- Ve bir masa da olsun ki, Gündoğdu Sanımer "Kıyı" şiirini okurken,
elinde boya kalemiyle Yusuf Katipoğlu gelsin, o anı resmetsin…

-Açıktaki gemiden Tanju Gürsu değil de Banzo İbrahim atlasın

-James Köksal yine fırtınada kayaların üstünde elinde fotoğraf makinesi dolşsa

-Özkan abi balıktan dönse

-Nedim abi Ganita’nın önündeki  5’te  haftayım 10’da biter maçın son golünü atsa Rahim abi çok sevinse

-Mehmet Salih bıyıkaltı gülüp ‘Ula Osman Adnan hararet basmıştır bunları, verin onlara birer şişe gazoz’ diye bağırsa                                                          

-Ceyhan Hoca çakıl taşlarını boyasa yine rengarenk

- Bir köşede Necip Fazıl susarak konuşsun.

Bu yalnızca bir anma değil,
Bu bir ruh çağrısıdır.
Bir belleği yeniden yaşatma ve
Kentle ruhsal bağ kurma çabasıdır.


Ve Şimdi… Siz Ne Dersiniz?

Bu çağrı sizler içindir.
Bu fikir hepimizindir.

Kimleri Ganita’nın hangi köşesinde yaşatalım?
Hangi şiir, hangi masa da can bulsun?

Geliniz, Ganita’yı yalnızca geçmişle değil,
Gelecekle de yan yana getirelim.


 “Bir sahil düşün,
Dalgaların çarptığı taşlardan tarih fışkırıyor.
Orada oturanlar sadece insanlar değil,
Bir kuşağın hayalleri, bir milletin belleği…”

Ganita…
Sadece bir semtin değil,
Bir kültürün, bir sanatın,
Bir duruşun adıdır.