Bu makaleyi ilk olarak Kanal İstanbul inşaatı medyada yer aldığı sıralarda 2017 yılında takip ettiğim çeşitli ezoterist kaynaklardan edindiğim bilgilerle ilişkilendirerek yazmıştım. Yazım aşamasında bir kısmını Facebook sosyal medya sayfamda paylaşmıştım. Ancak gelen yorumlarda aynen HAARP-CHEMTRAİLS meselesinde olduğu gibi üstü kapalı mahallenin delisi muamelesi görünce uykuya bırakmıştım. Oysa gönüllü bir aktivist olarak amacım sadece ve sadece konu ile bağlantı kurulmasını sağlayıp ‘farkındalık’ yaratmaktı. Söz konusu makalemi HAARP-CHEMTRAİLS meselelerinin TBMM’de gündeme geldiği şu süreç içinde bir umut üzerine eğilen olur, ülkemizin şu Ekümenik tuzağına düşmesini önlemek amacıyla da yeniden yayınlıyorum. Yazılanları alan alır almazsa da bu coğrafyada iş olacağına varıyor zaten!
İstanbul yerleşim olarak fay hatlarının üzerindedir ve tarih boyunca birbirinden büyük depremler yaşamıştır. Ve bu depremlerden en büyüklerinden bir tanesi de tarihler 1010’un Temmuz ayını gösterdiğinde gerçekleşmiştir. Öyle bir depremden söz ediyoruz ki Marmara'nın suları o zamanın Bizans'ının başkenti olan İstanbul'un yarısına kadar gelmiş ve binalar sular altında kalmıştır. Yaşanan Tsunami'nin etkisiyle günler sonra sular çekildiğinde İstanbullular, büyük bir sürprize karşılaştılar.
Şimdinin Maltepe ve Bostancı semtlerinin hemen karşısında, yaklaşık 350-400 metre açıkta bulunan büyük bir ada, yani Vordonisi isimli ada yok olmuştu. Ve o depremle beraber sulara gömülen ve tamamen yok olan ada zaman içinde unutuldu gitti.
Ta ki günümüzden 18 (muhtemelen 2007) yıl öncesine kadar Fener Rum Patrikhanesi'de bulunan ve milattan sonra 500 yılına ait bir Portolan(1) haritanın bulunmasına kadar bu adadan hiçbir şekilde söz edilmez. O haritada bu adanın yeri gösteriliyor ve adı yazıyordu. Geride kalan 18 yılın ilk on yılı içinde bölgeye yapılan dalışlar ve araştırmalar neticesinde 1010’daki bu büyük depremde Vordonisi adlı adanın sular altında kaldığı ve yok olduğu anlaşıldı.
Prens Adaları olarak adlandırılan adalar; Kınalı (Proti), Burgaz (Antigoni), Heybeli (Chalki), Büyükada (Pringipo) ve yanında Sedef Adası (Terebinthos), Kaşık Adası (Pita), Neandros (Tavşan Adası), Sivriada (Oxia) veya Hayırsız Ada ve Yassıada (Plati) ile birlikte 9 ada olarak bilenmesine rağmen aslında 9 değil 10 olup bunlardan biri de Vordonisi adasıdır.
Vordonisi Adası’nın tarihî değeri, Maltepe Belediyesi öncülüğünde başlatılan bir proje ile ele alındı. Alanındaki bilim adamları ve Vordonisi rehberleri Serco Ekşiyan ve Ercan Akpolat’tan oluşan bir ekip, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Unesco’ya adanın tüm özellikleriyle keşfedildiği bir çalışma sundular.
Ve Vordonisi adası 1010’daki o büyük depremle sulara gömülerek tamamen yok oluyor. Dalış yapan dalgıçlar Vordonisi adasındaki binaları, manastırları görmüş ve tespit etmişlerdir. Bazı kaynaklardaki iddialara göre Vordonisi adası batmadan önce Avrupa'da çok popüler bir ada idi. Bunun nedeni de sürgünlere ve din adamlarına ev sahipliği yapıyor olmasıydı.
Ezotorizmin(2) ve büyücülük ilmi Katolik Avrupa'da şeytani bir konu olarak görüldüğü için cezası idamdı. Bundan dolayı Katolik Avrupa’dan Anadolu coğrafyasına kaçanlar özellikle İstanbul’a ve Vordonisi adasına gelip sığınıyorlardı. Vordonisi adası Anadolu’da ki bu merkezlerden bir tanesi ve en popüler olanıydı.
Şunu belirtmek isterim ki kaçan ezoterist cadılar ya da kaçan büyücü denilen kişiler, zamanın ilminden, biliminden nasibini almış kişilerdi. Şifacılığı bilen bu kişiler, matematik, geometri ve sosyoloji alanında bir şekilde kendini yetiştirmişlerdi. Bu kişilerin geçmişini incelediğimizde, hepsinin backgroundlarında muhakkak dini bir terbiye vardı. Bu kişilere Hıristiyan terminolojisinden gelen değişik inanç kültlerinin yetiştirdiği kişiler, bilgiler doğrultusunda yetişen kişiler diyebilirsiniz.
Kıta Avrupası'ndan Katolik kilisesinin baskısıyla cadılar ve büyücüler akın akın o zaman doğruca İstanbul’a Vordonisi'ye geliyorlar ve değişik manastırların içerisine yerleşiyorlardı. Kendilerine değişik kimlikler edinerek Ortodoks Hıristiyan camiasının içerisinde kendilerine bir şahsiyet alanı oluşturuyorlardı.
Vordonisi adası bu anlamda önemliydi.
Bu kişiler gelirken beraberlerinde Avrupa’nın çeşitli bölgelerinden antik büyü ilmini barındıran objeler getirdiği de söyleniyor. Bunlar, yazmalar, sihirli olduğuna inanılan eşyalar. Kimileri bu objelere gizemli, sihir, bir maji gücü, bir büyü, tılsım aracı özelliğini taşıyan objeler diyorlar. Tabii ki siz bu objelerle ne yapacağınızı bilmezseniz objenin hiç bir önemi yoktur. Ama Ortodoks Hıristiyan camiada ya da değişik inançlarda objelerin bir kısmı kişiye bağlı olmadan önemlidir. Yanlarında bu kişilerin getirdiği sihirli objelerden ziyade getirdikleri kehanet kitapları, kozmoloji kitapları, vb yazmalar mevcuttur ki bunlar daha ziyade deri üzerine yazmalar, kemik üzerine yazmalar, taş üzerine yazmalardır.
Çünkü Ezoterizmde bilinir ki hiçbir şey öyle bildiğiniz sıradan kâğıda yazılmaz, çizilmez. Ezoterik öğretilerde özel mürekkep, mürekkep türevi karışımlar kullanılır ve bunlar yani ikonalar, Meryem'in, Azizler'in resimleri, boyaları Ortodoks camiasında Doğu Hıristiyan kiliselerinin hepsinde sürekli oldu ve mevcuttu. 1010 depremiyle beraber Vordonis'i yok oluyor ama ondan öncesinde buraya yaşanan büyük bir göç vardı ve adaya göç edenler Avrupa'dan ihtiyacına göre büyü yaptırmaya geliyorlardı.
Şimdi Vordonisi adasının niye önemli olduğunu buraya kadar verdiğimiz bilgilerin ışığında açalım:
O dönemde iki patrik söz konusu. Biri Patrik Photius, diğeri Patrik Ignosius. Bunlar birbirine rakip patrikler ve dönem içerisinde iki kez patrikliğe geliyorlar. Vordonisi adasında Satir (Satyros) Manastırı vardır. Satre, Satır, Satros Manastırı olarak da bilinir. Satir Pagan tanrısıdır. Kehanet, büyü ve doğa olaylarını kontrol altına alınabileceğini düşünülen bir tanrıdır bu.
Yukarıda adını verdiğim birbirine rakip bu iki patrik, birbirine rakip olduğu müddetçe güç ve hiyerarşik düzenin içerisinde etkili olmaya çalışıyorlardı. Patriklerden Patrik Photius Bizans İmparatoriçesi Teodora’nın kız kardeşiyle yakınlığı mevcuttur ve Patrik Photius’un iktidar mücadelesi İmparatoriçe Teodora tarafından da desteklenmektedir. Fakat bu iki patrik arasındaki iktidar mücadelesi sonucu Ortodoks camiası ile Vatikan yani Katolik camia ile ciddi anlamda birbirinden uzaklaşmaya başlarlar.
Şu nettir ki Vordonisi adasındaki görüşmeler iki patriğin birbiriyle olan mücadeleleri neticesinde Ortodoks camia yani Doğu Kilisesi ile Batı Kilisesi yani Vatikan Katolik camianın ilk kez birbirlerini aforoz etme süreçleri bu zamanda başlar ve neticede Patrik Photius Katolikleri aforoz eder.
Buradan da anlaşılacağı üzere iki taraf arasındaki ayrılığın ilk adımları Vordonisi adasında atılıyor. Ayrılığın ilk fikir konuşmaları Vordonisi adasında gerçekleşiyor. Konuşulduğu yer ise Vordonisi adasındaki Satir Manastırıdır.
Zaten Patrik İgnosius bu anlamda çok önemlidir ve daha sonradan Aziz ilan edilmiştir Ortodoks camia tarafından.
Patrik İgnosius Aziz ilan edildiği ve patriklikten azledilişinin ardından yaşamının son yedi yılını Vordonisi adasındaki Satir Manastırında geçiriyor ve orada ölüyor. Mezarı Satir Manastırındadır. Ortodoks camia inancına göre bir kişi Aziz olmuş ise Ortodokslar için kutsal kişiliktir. Bir kişi kutsal ise onun kemikleri de kutsaldır (kemik kültü).
Avrupa’dan gelen dalgıçların adanın batık alanında su altı çalışması yapmasının en önemli nedeni Patrik Photious’un mezarını bulmaktır. Çünkü mezar bulunsun ki kemiklerine ulaşılsın. Çünkü Hıristiyanlık, Miladi 1054’te Katolik ve Ortodoks olmak üzere ikiye bölündü. İki camia Hıristiyanlıkta ayrılığın bininci yılı olan 2054’te Katolik ve Ortodokslar muhtemelen tekrar barışacaklar. 2054 yılında tekrar barışacaklarsa önceden barışma ritüelleri, batırışma yakınlaşmaları, batırışma diyaloglarının oluşması gerekiyor ki günümüzde de görüyoruz.
İlk barışma süreci 1954’te başladı ve günümüzde hala da devam ediyor. Fener Rum Patriği ile Papa'nın bir araya gelmesi, din adamlarının görüşmesi öyle görünüyor ki 2054’te barışma ve birleşme süreci ile noktalanacak. Yani Hıristiyan toplumu artık Ortodoks ve Katolik olarak değil, eski kilise sisteminde olduğu gibi tek çatı altında olacaklar.
Fakat birleşmeden önce önemli olan bazı ritüellerin yerine getirilmesi gerekiyor. Patrik Photius ayrılmadaki önemli azizlerden olduğu için onun kemiklerinin bulunup birbirlerini aforoz eden patriklerin barıştırılması gerekiyor süreç içinde. Kemikler bu anlamda önemli. Önemi de şu: Siz olmayabilirsiniz ama kemiğiniz sizi temsil eder. Zira Ortodokslukta kemik kültü önemlidir.
Katoliklerin papasıyla, Ortodoksların patriklerinin bazı önemli pozisyondaki bu karar sürecinde etkili olan Azizlerin kemiklerinin de birbiriyle barışması gerekiyor. Bu gerçekleşmesi gereken ritüellerin en önemlisi ve birincisi. Bunun için mezarın bulunması gerekiyor.
Önem sırasına göre ikincisi de Avrupa topraklarından kaçarak öğretileri ve bilgileriyle İstanbul'a gelen kâhinler, maji ya da büyü yetkisine sahip olan kişiler bilgilerini de getirdiler ve bu süreç içinde Patrik Photius ile yakın diyalog içinde olduklarından, bilge ve kâhin olarak anılan Patrik Photius ömrünün son yedi yılını geçirdiği Vordonisi adasındaki Satir Manastırına bu bilgileri gömdürmüş olması gerekiyor. Zira manastırın içinde büyük bir kütüphanesinin olduğu biliniyor. Ayrıca manastırda dehlizler mevcuttur. Satir Manastırında dehlizler olduğunu nereden biliyoruz? Satir Manastırın tıpkı benzeri Küçükyalı Bostancı arasında kalan sit alanı içinde bulunan bir diğer Satir Manastırında yapılan incelemelerden biliyoruz.
Fener Rum Patrikanesi’nde bulunan Portolan haritalar çok ayrıntılı olmamakla birlikte yer tespiti konusunda son derece güvenilirler.
Manastır yapılarının takibi, azizlerin hayatları, patriklerin ya da kilise adamlarının icraatlarını takip ederek sonuçta görüyoruz ki Patrik Photius son derece önemli bir kişidir. Daha sonradan inanış ve bir algı olarak şöyle bir algı oluşmuştur: Patrik Photius bu maji, büyü ve kehanet işleriyle o kadar uğraşıyordu ki ve Pagan Tanrısı Satyros adına bu manastırı yaptırmıştı. O zamana kadar büyünün ve majinin merkezi Vordonisi idi.
Vordonisi ile birlikte manastır sulara gömülünce büyünün ve majinin merkezi Avrupa-Anadolu Anakarasından ayrılıp İngiltere'de yol buldular ve İngiltere'den Amerika'ya gittiler. Amerika şu an maji, büyü, sihir, kehanet ve benzeri konulardaki dünyadaki önemli merkezlerin başında gelir.
2054 yılında kiliseler birleşirse İstanbul bu açıdan çok büyük önem kazanacak. Sonuçta burası bir İslam camiası, İslam felsefesi, İslam tasavvufu ile vücut bulmuş dünyadaki önemli bir bölge. Daha açarsak İstanbul ve Anadolu’nun; Pagan geçmişi var, Hristiyan geçmişi var ve İslam kültürü ve İslam tasavvufu hala bu coğrafyada can bulmaya devam etmektedir.
İşte bunların hepsinin kesişeceği yani bir gizemsel, ruhani merkezin olacağı yer İstanbul.
Neresi olacak?
Kanal İstanbul'la birlikte oluşturulacak olan Ada İstanbul olacak.
Nasıl?
Adalar ezoterizmde, kötülüklerin ya da kıskançlıkların, hasetlerin, fesatların, yıkımların, zararların gelemeyeceği korunaklı bir bölgedir. Adayı korunaklı bir bölge haline getiren ise ‘Su’dur. Suyun ezoterizme göre koruyucu, arındırıcı özelliği vardı. Su zaten hafızası olan bir yapıdır. O nedenle büyü yapılırken, hani bunun adada yapılması daha etkili mi oluyor sorusunun yanıtı şudur: Enerjinin iyisi kötüsü yoktur. Enerjiyi oluşturan maji, büyü, tılsım, iyi dilekler, kötü dilekler her türlü etkiden korunması için enerjinin güçlü olması gerekiyor ki, bunun için su ile koruma altına alınmış ada gerekiyor. Bundan dolayı Vordonisi adası seçilmiştir. Enerjiyi kullanmadaki niyet ve enerji size bağlıdır. Güç ve kontrol kimdeyse adayı o amaçlı kullanır.
Şimdi Kanal İstanbul'a gelelim:
Kanal İstanbul'un yapılmasıyla birlikte Avrupa Yakası'nda yer alan 35 ilçeden 19'u bu adanın içinde kalacak.
Peki, burası nasıl bir ada olacak?
Tabii Fener Rum Patrikanesi bu adanın içinde olacak. Sur içi dediğimiz İstanbul'un kadim bölgesi ve en kıymetli en önemli yerlerinden bir tanesi sonuçta bu adanın içerisinde kalıyor. Ben bu makaleyi yazarken Kanal İstanbul'un yapılacak mı yapılmayacak mı süreciyle ilgilenmiyorum! Ama şunu biliyorum ki ezoterik tarihi inceleyen ve gizli ilimleri ve bu mevzuları olabildiğince merak edip inceleyen birisi olarak bu kanalın zaten önceden yapılmak için plana sokulmuş olduğunu görüyorum. Osmanlı döneminde de vardı. Bugüne gelene kadar Cumhuriyet hükümetleri döneminde gündeme getirildi sonra yine unutuldu.
Şimdi bu iktidar döneminde yeniden gündeme getirilen Kanal İstanbul’un yapılması ile oluşturulacak ada kısmı:
1- Dini yapıların, dini inançların merkezi olacak.
2- Para kontrolünün merkezi olacak.
Bu bağlamda önemli olan engellemek ya da yaptırmak değil. Olacak olanı kontrol ediyor olmak ve gelişen gücü bir şekilde sizde içinde kontrollü bir şekilde ve kuvvetli kullanabilmek.
Patrikhaneyi nasıl etkiler bu Kanal İstanbul projesi diye soracak olursak: Fener Rum Patrikhanesi şu an Hıristiyan camiada son derece kuvvetlenmiş vaziyettedir. Vatikan'ın içerisinde sansasyonel olaylar yaşandığını Vatikan'ın eskisi gibi nüfusunun artmadığını biliyoruz ve Vatikan merkezli Katolik inancının artık eskisi kadar dünyada yaygın olmadığını yine biliyoruz. Öte yandan Hıristiyanlığın bir başka inanç sistemi Protestanlık zaten dar bir alanda, sınırlı kalmış durumda.
Ama bun karşılık Orta Asya Türk Cumhuriyetleri, Slav ırklar, Rusya, Doğu Kilisesi dediğimiz bölgelerin sürekli nüfusu artıyor, gücü artıyor, ticari açıdan her geçen gün güçleniyor. Bundan dolayı Fener Rum Patrikhanesi dizginleri gelecek günlerde eline alabilir. Zira Rusya çok önemli bir Ortodoks yapıdır. Dolaylı olarak da Kanal İstanbul Projesinin yapımını, tüm karşı çıkmalara rağmen güçlendirebilir.
Kaynak:
(1) Portolan haritası, 4. ve 5. yüzyılda Avrupa'da kullanılan, kıyılar ve limanlara dair bilgiler içeren el yazması denizcilik haritaları.
(2) İçerikçilik, batınilik ya da ezoterizm; bir konudaki derin bilgilerin ve sırların ehil olmayanlardan gizlenerek, bir üstat tarafından sadece ehil olanlara inisiyasyon yoluyla öğretilmesidir. Ezoterizm bir din veya bir inanç sistemi değildir.